1453’te Fatih Sultan Mehmet’in fethettiği İstanbul, ya hiç Osmanlı’ya geçmemiş olsaydı? Olası senaryoları hayal edebildiniz mi?
Biz, sizler için yapay zekâya sorduk, sonuçları görünce “iyi ki fethetmişiz!” demekten kendinizi alıkoyamayabilirsiniz. Öyleyse gelin, bu senaryoya birlikte bakalım.
İstanbul, 1453’te fethedilmeseydi, Bizans İmparatorluğu bir süre daha varlığını sürdürebilirdi.
Ancak Bizans zaten hem iç karışıklıklar hem de dış baskılarla zayıflamış bir devletti. Ekonomik kaynakları tükenmek üzereydi, toprakları sürekli elinden kayıyordu ve iç isyanlar Bizans’ın gücünü zayıflatıyordu. Böylece Bizans, güçlü bir Hristiyan devletin koruması altına girerek varlığını sürdürebilir ya da Batı Avrupa güçleri ya da İtalyan şehir devletleri gibi dış aktörler tarafından ele geçirilebilirdi.
Dolayısıyla Bizans, Osmanlı’nın değil; Batı güçlerinin kontrolüne girebilir ve İstanbul; bir Batı Avrupa şehri olarak kalabilirdi.
Osmanlı Devleti’nin yükselişi yavaşlardı.
İstanbul’un Osmanlılar tarafından fethedilmemesi, Osmanlı Devleti’nin stratejik, ekonomik ve kültürel anlamda büyük bir kazanımı elde edememesi anlamına gelirdi. İstanbul’un ele geçirilmesi, Osmanlı’nın Batı’ya genişleme politikası için kilit rol oynadı ve Batı Avrupa’ya açılan kapı olarak Osmanlı’nın Batı’daki etkinliğini artırdı. İstanbul fethedilemezse, Osmanlı’nın Batı Avrupa üzerindeki baskısı ve etkisi çok daha sınırlı kalırdı.
Bu durum, Osmanlı’nın Balkanlar’daki gücünü de azaltarak Doğu Avrupa’daki Hristiyan devletlerin daha uzun süre hayatta kalmasına neden olabilirdi. 2024’e kadar, Osmanlı’nın genişlemesi daha küçük bir coğrafyayla sınırlı kalır ve belki de bugünkü Türkiye çok daha küçük sınırlarla sınırlı bir devlet olurdu.
Osmanlı Devleti’nin başkenti, başka bir yer olurdu.
İstanbul’un fethedilememesi, Osmanlı Devleti’nin başkentini başka bir şehirde tutmaya mecbur bırakırdı. Edirne’nin başkent olarak kalması ya da başka bir şehrin başkent olarak seçilmesi daha olasıydı. Bu durumda, 2024 Türkiye’sinde İstanbul’un bugünkü kadar merkezi bir rol oynamadığı, Osmanlı’nın kültürel ve siyasi merkezinin farklı bir şehirde geliştiği bir senaryo görürdük. Bu da Türkiye’nin sosyo-kültürel yapısını kökten değiştirebilirdi.
Şehir, Bizans kontrolünde kalarak başka Batı Avrupa devletlerinin koruması altına girebilir veya farklı bir güç tarafından ele geçirilebilirdi. Bu durumda İstanbul, tıpkı Vatikan gibi uluslararası bir statüye sahip olabilir veya bir Hristiyan-Ortodoks merkezi olarak kalabilirdi.
Güç dengeleri değişirdi.
Bizans’ın ayakta kalması ya da Batılı güçlerin İstanbul’u ele geçirmesi, Osmanlı’nın Batı Avrupa’daki genişleme hamlelerini daha da sınırlandırabilirdi. Avrupa’da Osmanlı Devleti’ne karşı daha güçlü bir Hristiyan ittifakı kurulabilir, Osmanlı’nın genişlemesi daha erken durdurulabilirdi. Bu durumda, Batı Avrupa’daki Habsburglar ve diğer Hristiyan güçler Bizans’ı destekleyerek Osmanlı’nın Avrupa üzerindeki baskısını sınırlayabilirdi. Osmanlı, Doğu Avrupa ve Balkanlar’da ilerleyemediği için Doğu Akdeniz üzerindeki deniz ticareti ve askeri gücü daha zayıf kalırdı.
Doğu Avrupa ve Balkanlar’ın tarihi değişirdi.
İstanbul, Osmanlı için sadece bir şehir değil, aynı zamanda Doğu Avrupa’ya açılan kapıydı. Fetih gerçekleşmediği takdirde, Osmanlı Devleti’nin Balkanlar’daki etkisi daha az olabilir; bu da bölgedeki Hristiyan devletlerin daha uzun süre varlıklarını korumasını sağlayabilirdi.
Ayrıca, Osmanlı’nın Batı Avrupa’da yapacağı askeri hamleler ve başarılar da daha sınırlı olurdu.
İstanbul, fethedilmediği için Doğu Akdeniz üzerindeki ticaret yolları, Batı Avrupa tarafından daha rahat kontrol edilebilir hâle gelirdi.
Osmanlı Devleti’nin İstanbul’u kontrol etmemesi, Avrupa’nın Doğu ile ticaret yollarını arama sürecini hızlandırabilirdi. İstanbul’u ele geçiren bir başka güç, Osmanlı gibi deniz yollarını kontrol edebilir ve ticareti zora sokabilirdi, bu da coğrafi keşiflerin hızlanmasına ve yeni ticaret yollarının bulunmasına yol açabilirdi. Avrupalı güçler, Asya’ya ve Afrika’ya daha erken keşifler yapabilir, Avrupa daha hızlı bir sömürgecilik dönemine girebilirdi.
2024 yılı Türkiye’sinin bugünkü sınırları ve toprakları çok daha küçük veya bölünmüş olabilirdi. Özellikle Doğu Avrupa ve Orta Doğu üzerindeki Osmanlı etkisinin zayıflığı, Cumhuriyet dönemindeki Türkiye’nin stratejik ve coğrafi yapısını doğrudan değiştirebilirdi.
Şehir, Hristiyan Ortodoks dünyasının önemli bir merkezi olarak kalırdı.
Bu durumda, İstanbul’un dini ve kültürel yapısı tamamen farklı olurdu. Günümüzde Türkiye’nin kültürel yapısı belki de daha seküler ya da daha Batılı olabilirdi. İstanbul, Batı Avrupa etkisi altında bir Hristiyan-Ortodoks merkezi olarak kalır, Türkiye’nin başkenti ise farklı bir şehir olurdu.
Osmanlı, İstanbul’u fethedemediği için büyük ticaret yolları üzerindeki kontrolünü kaybedebilir ve bu da devletin, ekonomik olarak zayıflamasına yol açardı. Bu ekonomik zayıflık, 2024 yılında Türkiye’nin dünya siyasetinde daha az etkin olmasına ve bölgesel bir güç olamamasına neden olabilirdi. Türkiye, büyük ticaret yollarından yoksun kalmış daha küçük bir ülke olarak varlık gösterirdi.
Sonuç olarak İstanbul’un fethedilmemesi, Türkiye’nin günümüzdeki durumunu büyük oranda değiştirirdi. Şu an bizler, daha küçük bir devlet yapısı içinde yaşıyor, farklı bir kültürel kimlik geliştiriyor ya da tamamen farklı bir coğrafi bölgede yer alıyor olabilirdik.